20 Ocak 2009 Salı

İntahar Adresli 1. Mektup

Sevgilim, güzel gülüşlüm benim;

bugün 17 Şubat. Düşünebiliyor musun seni görmeyeli 78 gün oldu.

Huysuzum benim; bir hafta önce doğum günündü ve ben yanında yoktum. Ki, bilirim sevmezsin böyle şeyleri. Ama ne bileyim yanında olmak için, senin gibi bahaneler uyduruyorum belkide. Keşke diyorum, keşke; telefon kullanmama kararını bir kaç yıl erteleseydik. Sesin yankılanıyor bu soğuk şehirde. Ve ben kendimi buza kestiriyorum.

Kimbilir nasılda uzamıştır sakalların. Her gün o traş losyonunu sürüyorum yüzüme, gözüme, her yerime. En çokta sol göğsümün üzerine yani senin değiminle "en sen yerime". Son mektubunda yer alan şiiri kocaman harflerle odamın duvarına yazdım siyah ruj eşliğinde. Yine kısa bir roman göndermişsin bana. Birbirimizden habersiz nasılda aynı şeyleri yazabiliyor ve ne kadar benziyoruz biz böyle birbirimize?

Ayrıca; yazdıklarından anladığım kadarıyla Türkiye!de siyaset yine yolunda gitmiyor. Ve buna sinirleniyorsun. İşte burada başlıyor seni sevmelerim. Kocaman bir vicdanın var, kocaman bir yüreğin.

İyi kalplim benim; nasılda özledim o sinirli hallerini bir bilsen. O anlarda gözlerin herkesten, herşeyden önce başlardı gülmeye. Bu arada şuan Metin-Kemal - Ferfecir dinliyorum. Söz verdiğim gibi kendime. Hatırlarsın dinlemekten asla bıkmazdık. Hatta bana ilk dinlettiğin gün yaşananlar bile aklımda;

Çanakkale'deydin. Gel, sayılarla aramı düzelt, finallere çalıştır beni. Yoksa seni özlemedim, demiştin. Ah güzel gülüşlüm; sen kaç kere seni özledim gel dedin ki? Hep komik bir bahanen olurdu, her dem beni sana tekrardan aşık eden. O gün bir ev nasıl harabeye çevrilir senden öğrenmiştim. Mahfetmiştin güzelim terası. Şarap şişelerinden yeni bir dünya kuracağım deyip duran halini o gün iyice anlamıştım. Sayamayacağım kadar çok şarap şişesini üst-üste, yan-yana dizmiş, anlayamadığım şekiller oluşturmuştun. Bir ara gözüm kitaplığa gitmiş ve beni deli gibi mutlu eden şeyi görmüştüm: Kırık camları bir karton üzerine yapıştırıp o hiç sevmediğim adımı yazmıştın. O gün adımı sevmiştim. O gün beni nasıl mutlu ettiğini içimde koşan, oynayan, uçan çocuklar bile tahmin edemezdi. Sen terasın balkonundan denizi ilizyor, ben ise evi toparlamaya çalışıyordum kabaca. Ama bir süre sonra bunu başaramayacağımı anlayınca yanına gelip arkadan sıkıca sarılmıştım sana. Biliyorsun boynundan öpmeyi çok severim. Boynun öylesine benim ki, öylesine güzel. Boynundan öpmüştüm.. Birden, deniz böyle izlenmez deyip yerinden kalktın. Denizi izlemenin bir adabı, sanat yanı olmalı diye mırıldandın, duydum. O an çok iyi hatılıyorum Hakan Yeşilyurt - Piraye çalıyordu. Şarkıyı yarıda kesip bir başka şarkı açtın. Ve işte ilk o zaman dinlemiştim bu parçayı: Ferfecir. O günden sonra eksik olmadı kulağımdan.

Sevgilim, derslerin yine kötüymüş. Okuldan kovulmayla tehdit edildiğini yazmışsın. Ne olur bir sonraki mektubunda bunun koca bir şaka olduğunu söyle. Biliyorsun annen sana çok düşkün. O'nu ve sevgilini üzme. Kalkıp; tabii, sessiz kalmak her zaman en kolay. Senin doktor olmana az kaldı, pek öğrenci sayılmazsın. Savur neşteri özgürce diye yazacaksın yine sinirli harflerle biliyorum. Ama birazcık çalışsan çok rahat geçeceğini de biliyorum derslerini. Lütfen birazcık beni dinle.

Şey, söyleyeceğim işte!

78 gün oldu. İçimdeki bu sancı ve endişe ölme hissini uyandırıyor bende. Ölmek istiyor, olmamak istiyorum senden uzakta. Bazen senden gizli gelmek istiyorum yanına. Ama korkuyorum bu yaptığıma kızıp kapılarını açmazsın diye.

Kaba sevgilim benim.. Bugün bugün bu cümleye benzer ne çok şey yazdım değil mi? Bundan sonra da yazacağım. Karşı koyamıyorum içimden dışıma çıkanlara. Ki içimde bir tek sen.

Yine bu arada, dinledin mi bilmiyorum; Mor ve Ötesi Küçük Sevgilim diye bir parça yapmış. Nasıl yakıştırıyorum sana anlatamam, küçük sevgilim benim: Çok izledim seni çok.

Uzun mektup yazmamı istemiyorsun biliyorum. Ama gönderdiğin kitabı okuyup hemen ölmek istiyorum: Parmak izlerinin canı akmadan, yok olmadan. Ve ancak bu kadar kısa yazabiliyorum. Ne olur mektup eline ulaşır ulaşmaz cevap yaz. Uzun yaz, çok uzun yaz sevgilim. Ne olur çok uzun. Ve mektubunda de ki: Gel! Gelme dediğin her gün neşter biraz daha yaklaşıyor bileklerime. Bu özlemeyi ibadet sayan sevdiğine kızma.


De ki sadece; gel!

Hiç yorum yok: