31 Ekim 2009 Cumartesi

Facebook Hesabını tamamen silmek

Eğer facebook hesabını tamamen kapatmak, silmek istiyorsan:

Facebooka giriş yap ve tarayıcının adres satırına bu adresi yaz:
http://www.facebook.com/help/contact.php?show_form=delete_accountve

açılan sayfada göndere tıkla. Hesabını kapatırsın. Bütün bilgilerin silinir.

Dünyanın en çok kazanan adamının sırrı

Dünyanın en zengin ikinci adamı, ABD’li yatırımcı Warren Buffett’ın dolar milyarderliğine giden yoldaki sırları açığa çıktı. İngiliz yayın kurumu BBC, ’Dünyanın En Çok Kazanan Adamı’ adı altında ünlü yatırımcının profilini çıkardı.

Warren Buffett, ABD’nin ünlü Forbes dergisine göre, 40 milyar dolara sahip. Önceki yıl dünyanın en zengin adamı olan Buffett, bir yılda 10 milyar dolar kaybederek yerini yakın arkadaşı Microsoft kurucusu Bill Gates’e kaptırdı. Ancak Buffett’in yatırım dünyasındaki ’bilge’ konumu değişmedi. ABD’nin ortalarında yer alan Nebraska eyaletinin Omaha kentinde kendi halinde bir yaşam süren Buffett’ın adı, yatırım felsefesine olan ilgisi nedeniyle Omaha Kahini’ne çıktı.

İşe 1962’de tekstil fabrikası Berkshire Hathaway hisseleri alarak başlayan Buffett, daha sonraki yıllarda Geico, Dairy Queen, Coca - Cola ve Goldman Sachs yatırımlarıyla bugünkü durumuna ulaştı. Yıllar içinde Buffett’ın takip ettiği ilkeler ise değişmedi. Ofisinde bilgisayar bulundurmayan Buffett, bir yatırım için ince hesaplar gerekiyorsa, o yatırımın pek de iyi olmayacağı görüşünde. Buffett’ın yıllardır takip ettiği ilkeler BBC tarafından derlendi.

Buffett’in altın kuralları
Kural 1: Hiçbir zaman para kaybetme.
Kural 2: Kural 1’i hiçbir zaman unutma.
-Başkaları açgözlü olduğu zaman kork. Başkaları korktuğu zaman açgözlü ol.
- Orta karar bir firmayı harika bir fiyata almaktansa, harika bir firmayı orta karar bir fiyata almak çok daha iyidir.
- Çorap da hisse de olsa, kaliteli malı fiyatı düşünce almayı severim.
- Ün kazanmak bir ömür sürer, onu yerle bir etmek ise 5 dakika.
- Krizde nakitle cesaret birleşirse buna paha biçilemez. - Anlayamadığınız bir işe hiçbir zaman yatırım yapmayın.
- Bir şeye 10 yıl boyunca sahip olmaktan mutlu değilseniz, 10 dakika bile elinizde tutmayın.
- İnsanların açgözlülük, korku veya ahmaklıkla hareket etmesi beklenir. Ancak hangisinin diğerlerinden önce geleceği bilinmez.

Karar vermenin bilgeliği

Öykümüz ünlü Çin düşünürü Lao Tzu’nun zamanında geçer.. Lao Tzu bu öyküyü çok sever, sık sık anlatırmış hatta..

Efendim köyde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir.. Ama kral bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı" dermiş hep..Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarın başına toplanmış.. "Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler..İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demiş.. Sadece ’At kayıp’ deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.."

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.."Babalık" demişler.. "Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at sürün var.." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?.." Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler..

Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.Köylüler gene gelmişler ihtiyara.. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler..İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.." Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.."Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış, etrafına anlattığında: "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."

30 Ekim 2009 Cuma

KÜRŞAT MARŞI

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı'na
Halbuki yoldaşını bırakıp kaçanların
Değişilir topu da bir sokak kaltağına

Kürşat'ın narasıyla indik Tanrı Dağı'ndan
ruhumuzu kandırdık orhun'un kaynağından
Bu kaynaktan içenin yürekleri tunç olur.
TÜRK' e kefen biçenin ölümü korkunç olur.

Delinse yer, çökse gök, yansa kül olsa dört yan
Yüce dileğe doğru yürürüz yine yayan.
Moskoflardan, yankeden, masonlardan yılmayan
Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz.

Kürşad Ve Kırk Çerisi




Kürşad, 621 senesinde Çinli eşi İ-çing Katun tarafından zehirlenerek öldürülen Doğu Göktürk Devleti kağanı Çuluk Kağan'ın küçük oğludur. Çuluk Kağan'ın ölümünden sonra kardeşi Bağatur Şad, Kara Kağan adını alarak hükümdar oldu ve ağabeyinin Çinli eşi ile evlenerek Ötüken'deki Türkler arasında huzursuzluğa yol açtı... Bir tarafta Çinliler, diğer yanda da Sırtarduş Bayurku, Dokuz Oğuz, Uygur gibi Türk boylarının Göktürklere başkaldırıp savaşmaları ve ayrıca İ-çing Katun'un Ötüken'de esir durumda yaşayan Çinli azınlığa destek çıkarak bunların zenginleşmesini sağlaması sayesinde giderek zayıflayan ve kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan Türkler, 629 senesinde Çinlilerle yaptıkları savaşta tuzağa düşerek yenilince Doğu Göktürk Devleti yıkıldı. Başta Kara Kağan ve Kürşad olmak üzere binlerce Göktürk Çinlilere esir düşerek Çin'in başkenti Siganfu'ya götürüldüler ve orada kendilerine tahsis edilen bölgede yaşamaya mecbur edildiler. Türkleri asimile edebilmek amacıyla Göktürk soylularını hassa ordusunda subay olarak görevlendiren Çinlilerin bu taktiği bir işe yaramamış, Türkler bağımsızlıklarına kavuşup yeniden devlet kurmak amacıyla fırsat kollamaya başlamışlardır. Kürşad da Çin hükümdarının ordusunda subay durumundadır fakat kılıcını milletinin özgürlüğü için çekeceği günü beklemektedir. Esaretin beşinci yılında Kara Kağan kahrından ölür. Esaretin onuncu yılında, yani 639 senesinde, Bozkurt soyunun en büyüğü konumundaki Kürşad durumun iyice kötüye gittiğini görerek kırk çerisi ile birlikte ihtilal yapmaya karar verir. Geceleri kılık değiştirerek Siganfu sokaklarında tek başına dolaşma adeti olan Çin hükümdarı Tay-tsung'u yakalayarak rehin almaya ve bu sayede Çin sarayına girerek orada bulunan Kürşad'ın ağabeyinin oğlu Urku Tigin'i kurtarıp, toplayabildikleri kadar Türk ile birlikte Ötüken'e giderek tekrar devlet kurmaya, Urku Tigin'i de kağan ilan etmeye karar verirler. Bu uğraşta başarılı olurlarsa budun kurtulacak, başaramazlarsa da dökülecek kanları geride kalanlara ödevlerini hatırlatacaktır. Fakat ihtilal için harekete geçtikleri gece sağanak halinde yağan yağmur yüzünden Çin hükümdarı sarayından dışarı çıkmaz. İhtilali ertelemenin sakıncalı olacağını düşünen Kürşad, kırk çerisiyle birlikte Çin sarayına yürür, amacı sarayı basarak hükümdarı esir almaktır. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında yüce dileğe doğru yürüyen kırkbir Türk yiğidi sarayın kapısına vardıkları anda cenk başlar. Yüzlerce Çinli askeri öldürürler ama binlercesi üzerlerine saldırmaya devam eder. Göktürklerin bir kısmı sarayın içinde savaşırken şehit olur, sağ kalanlar ise Kür Şad'ın önderliğinde saraydan çıkarak Vey ırmağına doğru ilerlerler, niyetleri ırmağı geçerek Ötüken'e doğru at koşturmaktır. Ama sağanak halinde yağan yağmur yüzünden yükselen sular köprüyü sürükleyip götürdüğü için karşıya geçemezler ve peşlerinden gelen Çin ordusu ile son kez cenke tutuşurlar. Binlerce Çinli askere karşı savaşan bir avuç Türk yiğidi peş peşe uçmağa varırlar. Sadece Kürşad sağ kalmıştır, tek başına Çin hükümdarlığına karşı savaşmaktadır. En sonunda O da şehit olur fakat elinde kılıcıyla atının üzerinde durmaktadır, öldüğü halde yere düşmemiştir... Kürşad ölmüş fakat yenilmemiştir...

Kürşad ve kırk çerisinin yaptıkları ihtilalden sonra korkuya kapılan Çinliler, Siganfu'daki bütün esir Göktürkleri mecburen serbest bırakırlar. Göktürkler kırküç yıl boyunca dağınık bir şekilde yaşarlar, bazı Göktürk soyluları yeniden devlet kurma girişiminde bulunsalar dahi başarılı olamazlar... Fakat 682 senesinde Bozkurt başlı sancak tekrar kaldırılır ve Kutluk Şad (İlteriş Kağan) ile Bilge Tonyukuk İkinci Göktürk Devleti'ni kurarlar...

27 Ekim 2009 Salı

Çok fazla sormak biraz inanç körlüğü değil mi?

da vinci - son akşam yemeği
Kalbimde 10 bowling labutu var. 8 'ini devirdin.

Sayıyı tamamlamak ister misin?

2 Ekim 2009 Cuma

Açlık

Ordutarım kontrol şube müdürü Şaban Akpınar'ın dünya gıda günü ile ilgili yazısı, beğendim ekledim..


İnsanlığın en temel ihtiyacıdır gıda ... Çünkü gıda her şeyden önce gelir. Ulaşılamaması durumunda ise açlık, hastalık, ümitsizlik, ölüm ve gözyaşı vardır. Açlık, yalnızca bireylerin hayatını ve ümitlerini azaltmakla kalmaz aynı zamanda ulusların barış ve refah düzeylerini de bozmaktadır. Açlık ve yetersiz beslenmenin ekonomik maliyeti de son derece yüksektir. Açlık ve yetersiz beslenmenin hüküm sürdüğü ülkelerde verimliliğin dörtte üç oranında azaldığı görülmüştür. Açlığın olduğu yerde, genelde yokluğu olan gıda değildir. Yokluğu olan ya onu satın alacak olan para ya da ürün yetiştirilecek alandır. Dünya artık önceliklerini belirlemelidir. Her ne olursa olsun açlıkla mücadele edilmeli ve bütün insanlık, açlığı dünyanın ortak sorunu olarak algılamalı ve sorunun yoksul ülkelere gıda yardımıyla da çözümlenemeyeceğini bilmelidir.

İlk çağlardan bu yana insanlığın en temel sorunu olan açlık, ne yazık ki üçüncü bin yıla yaklaşırken de insanlığı tehdit etmekte, hızla artan dünya nüfusu doğal kaynakların tükenmesine neden olmakta ve bütün teknolojik gelişmelere rağmen açlık tehdidi hala sürmektedir. Açlık bugünü ve geleceği tehdit eden ciddi bir sorundur. Dünya nüfusunun önemli bir kısmı bu sorunla yıllardır karşı karşıyadır. Açlık, insanlığın uykusunu kaçıran olgulardan biridir. Dünyanın hiç de azımsanmayacak büyük bir kesimi açlık, yoksulluk, sağlıksız koşullar gibi problemlerle karşı karşıyadır. Dünya ve özellikle insan hakları ihlalini olmaz yerlerde arayan “gelişmiş ülkeler”, insanın yaşamı için en temel hakkı olan gıdaya ulaşma hakkı ve açlıkla mücadelede duyarsız kalmaya devam ettikçe problem daha da büyümektedir. Çünkü gelişen dünyanın ve kullandıkları yüksek teknolojinin hedefi, açlığı önlemek değil, silaha yatırım yapmak, savaş alanları açmak ve ürettiği gıdayı silah olarak kullanmaktır. İşte 6 milyar nüfuslu, küreselleşmeye çalışan koca dünyanın tüyleri ürperten utanç tablosu; yeterli gıda tüketimi olanağı bulamayan insan sayısı 200 milyonu beş yaşın altındaki çocuklar olmak üzere 840 milyon, yoksulluk sınırının altında yaşayan insan sayısı 2 milyar, güvenli su tüketim olanağı bulamayan insan sayısı 1,2 milyar, sağlık hizmetinden yararlanamayan insan sayısı 800 milyon …

Dünyada var olan oburluk ve alabildiğine tüketim israfı açlığın lehine yok edilmelidir. Üçüncü Dünya ülkelerinde her yıl binlerce insan açlıktan ölürken; Amerikalıların % 30’u, Avrupalıların % 25’i şişmanlık sorunu yaşamaktadırlar. Kısaca, geri kalmış ülkelerde gıda-ölüm; gelişmiş ülkelerde ise gıda-diyet ilişkisi vardır. Dengesizliği yansıtan en çarpıcı ölçütlerden birisi de, dünya nüfusunun en zengin kesiminin et ve balığın % 45’ni, en yoksulunun ise ancak % 5’ini tüketmesidir. Yetersiz ve dengesiz beslenme, dünyada her yıl meydana gelen 6 milyon çocuk ölümüyle doğrudan ya da dolaylı biçimde ilişkilidir.

İnsanlığın önünde bütün çıplaklığı ve acımasızlığıyla durmaktadır açlık … Bugün dünya, nüfusunun hızla artmasına rağmen, bütün insanları besleyecek kadar gıda üretebilmektedir. Ancak herkes eşit şekilde bütün gıdalara ulaşamamaktadır. Dünya toplam gıda üretiminin % 70’ini gelişmiş ülkeler (nüfusun yalnızca % 30’unun yaşadığı), % 30’unu ise gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler (nüfusun % 70’inin yaşadığı) gerçekleştirmektedir. Gıdayı paylaşmaya gelince insan hakları savunucuları yoktur ortalıkta…. Gıda bu, aynı zamanda silahtır.

Bugün ülkemizde açlık sorunu yaşanmamasına rağmen dengesiz ve yetersiz beslenme halkımızı tehdit etmektedir. Ülkemizde yeterli miktarda gıdaya ulaşamayan insan sayısının 13 milyon dolayında olduğu ifade edilmektedir. Halen yaklaşık 6,5 milyon kişi proteinsiz, 10 milyon kişide düşük kalorili gıdalarla beslenmektedir. Çünkü Türkiye'de temel besin ekmek ve diğer tahıl ürünleridir. Ülkemizde son 10 yılda nüfus % 18 oranında artarken, tarımsal üretim % 12 artmıştır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de açlık ve yetersiz beslenme sorununun temel sebebi nüfus artışı değildir. Sürdürülebilir gıda güvencesi, bütün insanların hakkıdır.

Bir diğer utanç tablosu da yeryüzünde bu kadar açlık çeken, yetersiz ve dengesiz beslenen insan varken gıdaların israf edilmesidir. Ülkemizde israf edilen ekmek ve değerlendirilemeyen meyve ve sebze miktarı milyonlarca nüfusu besleyecek miktardadır.

Ülkeler geleceğine güvenle bakmak, sağlıklı nesiller yetiştirmek ve güçlü olmak zorundadırlar. Bu amaçla; tarımsal ürünlerimizi iyi değerlendirmek, gıda israfını önlemek, yetersiz ve dengesiz beslenmenin önüne geçmek, açlık çeken ve yetersiz beslenen insanları unutmamak ve açlıkla mücadeleyi bırakmamak zorundayız.

Zaman zaman görsel basında yer alan açlık çeken insanların görüntüsü, tüyleri ürperten bir sorun olarak bir gün herkesin kapısını çalabilir. Bu nedenle insanlık, açlık sorununa ortak duyarlılık göstermek ve çözüm bulmak zorundadır.





İsrail'in eski Savunma Bakan Yardımcısı Efraim Sneh, Batı ülkelerinin yaptırımlarla İran'ı durdurmaları halinde ülkesinin bu yıl sonuna kadar İran'a saldıracağını iddia etti.
İngiliz Daily Telegraph gazetesinde yayımlanan açıklamasında Sneh, İran'ın nükleer silah sahibi olmasının "kabul edilemeyeceğini" ve "hiçbir İsrail hükümetinin kaderini Tahran'ın nükleer çalışmalarını masada çözme uğraşı veren Barack Obama yönetiminin eline bırakamayacağını" belirtti.
Savunma bakanlığındaki görevi 2007 yılında sona eren Sneh, "Yahudi halkının mevcudiyetinden sorumlu olan tek varlık İsrail hükümetidir" diye konuştu. Sneh, İran'ın İsrail'e düşmanlığını açıkça beyan ettiğini, bu ülkenin nükleer silah kapasitesi olduğuna inandıklarını ve bu silahların zamanı geldiğinde İsrail'e karşı kullanılacağını söyledi."Harekete geçmek için iki ay süreleri kaldığını" kaydeden Sneh, İran'ın nükleer silah sahibi olmasının bölgede silahlanma yarışına da neden olacağını, Suudi Arabistan ve Mısır'ın kolayca İran'ı takip edeceğini ve İsrail'in bölgede "üç Pakistan" ile yaşamak zorunda kalacağını ifade etti.Sneh, İran'a saldırarak bir maceraya girmek istemediklerini, ancak risk alarak "geri dönülemez bir yola" da giremeyeceklerini kaydetti.
Hürriyet / 17 Eylül 2009