13 Eylül 2008 Cumartesi

Hey joe!

hey joe!
biliyorsun sen bunu:
en son duyulan ayak sesleri ve üzerine kapanan demir kapı.
çıkıyor musun bu sefer, yeniden mi giriyorsun içeri,
anlaşılmıyor şarkıdan,
anlaşılmıyor joe!

gençliğimizin polisiye günleri:
kendi romanlarımız için ayırdığımız adlar:
sanki o romanlar sahi de, yaşadıklarımız yalan:
aynadaki ölü, zebra cinayeti, kandaki tuz, timsah
sokaği cinayeti, profesyonel kin, suç bayrami, sudaki
yalan, benekli karanlik, kumun seyrek zamani, cesedi
su akarken birak köprüden, kan durağinda inecek var,
tek tabanca, bakimsiz bahçede birkaç ölü.

hey joe!
orada mısın?
kapının arkasında mısın?
her zamanki gibi saklanıyor musun?
her geldiğinde bir başkası mısın?
her geldiğinde yaptığın gibi saklanıyor musun hayallerinden?
orada mısın sahiden?
işığa çık, buraya gel, bütün oyunlarına varım ben.
bir şiirimin duvarına asılı kalan
unuttuğun deri ceketini almaya mı geldin?
led zeppelin’in dört yanımda bıraktığın remizlerini?
beni yatağa bağlayacak mısın yine?
ağzındaki şarabı ağzıma dökerken
akşama çocukları da al gel,
sen, ben, çelik bilek, kinova, dr.no.
ne kadar kana benziyor kardeşlik
nabızdaki sızının büyük yemini
damarlarımızda dolaşan yabancı tadı kendinin kılmak
ne kadar çok giyersek birbirimizin kazaklarını, montlarını
birbirimizin teni, kokusu oluyorduk
önceki zamanlarını kıskanıyorduk birbirimizin; ama belli etmiyorduk
bir kitaba çalışır gibi çalışıyorduk hayatı
geleceği birbirimizin geçmişinde arıyorduk
kendimize geceden bir ülke yapmıştık, ikimizden bir zaman
kundakçı bir dil kullanıyorduk dünyaya karşı
uydurduğumuz sözcükleri bir tek biz anlıyorduk,
okulu kırar gibi hayatı kırıyorduk
yol için, keouac, spanish caravan, love street
bedenlerimiz için, kokulu bahçe!
ütopyalarımız için, güneş ülkesi!
arkadaş evlerinde unutulmuş siddharta,
yarım ay birinci paketi,
kalın dumanını araladığımız ot
içimizde nepal, içimizde tibet
pencere camlarında arkadaş ıslıkları
bodrum’da zıpkın yemiş bir yazdan
çıplak yara göğsümüze dizilmiş deniz kabukları
içimizde bir türlü yatışmayan
yaralı hayvan
kendimizi dünyaya çarpa çarpa kırmaya çalıştığımız kabuk
neye küsmüşsek küsmüşüz bir kere, içimizde küs çizgisi
denize benzeyen ya da denizsizliğe
el ele tutuştuğumuzda, bir yazgı gibi avucumuzun içinde
canımdaki ateş olmasa bunca yıl sonra söylemezdim şiirini joe,.....
...
çık ortaya saklandığın yerden!
yoruldum, azaldım beklemekten.
bazen düşünüyorum da!
var mıydın sahiden, yoksa bir şarkının anısı mı uydurdu seni?
hiçbir şey benzemiyor değil mi, şimdi geçmişten daha çok bizim
olan gençliğimize?
bilmem ki, karşılaşsak bile birbirimizi hatırlayabilir miyiz yeniden?
ikimiz de artık bir başkasıyken,
gene de sen bilirsin joe, sen bilirsin,
öyle iyiydi, bir düşün istersen.

Murathan Mungan

Hiç yorum yok: