15 Şubat 2009 Pazar

bolderline



Modern dönemlerin birçok olumsuz tezahürü onlarda mevcut; derin bir boşluk duygusu, değersizlik hissi, anlamsız bir acı, istikrarsızlık... Borderline, yani sınır durum vakaları böylesi duyguları tüm şiddetiyle yaşıyor. Onların sayısı aramızda her geçen gün artıyor.

`Havada uçuşan renkler düşün, hepsi benim ama bir bütünlük yok. Her zaman karşıdakine göre şekillenen biriyim.` `Sürekli bana heyecan veren şeyler arıyorum. İstikrar benim için çok sıkıcı, ruhum daralıyor.` `Nefret ve sevgiyi âdeta bir arada yaşıyorum.` `Bir anda geliyor, beynime kan gibi sıçrıyor. O an her şeyi yapabilirim.` `Kendimi bir hiç gibi, pislik gibi hissettiğimde bunu yıkmam lazım. Öyle anlarda siyahlaşıyorum. Ben karardıkça dünya da kararıyor. Bana canım diyen sanki canın çıksın diyor.` `Terk edilme korkusu bütün ruhuma, varlığıma hâkim oluyor.` `İçimde ciddi bir boşluk duygusu var, herkes tek ama ben yarımım resmen.

Bu cümleler `borderline` yani sınır durum vakalarına ait. Onlardan herhangi biriyle karşılaştığınızda bu ifadelerin benzerlerini duymanız muhtemel. Türkiye`de de sayıları hızla artıyor. Toplumsal geçiş süreçleri, modern ile geleneksel hayatlar arasında sıkışmışlık, genetik faktörler, çevresel etkiler gibi pek çok sebebi var bu patolojinin; fakat en çok da yetiştirilme şeklinden kaynaklanıyor. Genelde annenin çocuğuna yeterince ilgi göstermemesi ve tam manasıyla kendini verememesinin sonucu bu yarım hayatlar.

Bir nevi modern zamanların hastalığı borderline. Kariyer telaşı, başarı hırsı, eğlence merakı anneleri fiziken, değilse zihnen evlerinden yavaş yavaş uzaklaştırdı. Birçok ev hanımı anne için bile evlat sahibi olmak çocuk bakıcılığına eş değer. Aynı çatı altındaki çocuk ile anne-baba arasında mesafeler var artık. Annesinin gözüne baktığında kendini göremeyen çocukların kaderi borderline. Acılarının sebebi gibi neticesinin de kaynağı günümüz hayat şartlarından besleniyor. Varoluşsal sorunları sonuna kadar yaşayan, boşluk hissi ile mücadele eden, değersizlik karmaşasında bocalayan, acı çeken, âdeta modern hayatın tüm olumsuz semptomlarını üzerinde taşıyan kişiler bunlar. Özetle; hayata bir türlü tutunamayanlar...

Varlık ile yokluk arasında

Sınır durumları daha iyi anlamak için 18-24 ay arasındaki evrelerine gitmek gerekiyor. İki büyük teorisyen Otto Kernberg ve James F. Masterson, borderline oluşum mekanizmasında Mahler`in `yeniden yakınlaşma evresi` dediği bu döneme dikkat çekiyor. Sınır durumları kavramak için ayna nöronları hakkında fikir sahibi olmakta da fayda var.

Karşımızdakinin yüz ifadesini okumamıza yarayan `ayna nöronları`nın keşfi 1996`ya dayanıyor. Yeni doğan bebeğin başkalarının bakışlarına karşı hassasiyeti bu nöronlar sayesinde aktifleşiyor. Doğumdan sonra bu nöronlar çalışmaya başlıyor ve çocuk `oral dönem` denen süreçte sadece fiziksel değil psikolojik olarak da her şeyi içine alarak zihninde bir nesne tasarımı kurguluyor. Böylece bir dünya temsili tasarlıyor. Bu `simülasyon programı`nın ana gövdesinin meydana gelmesi ilk 12 ayda gerçekleşiyor. Kapı, pencere, anne, baba gibi her şeyi zihninde kurduğu bu dünyaya yerleştiriyor çocuk; fakat en önemli karakteri yani kendisini göremediği için bu tasarım eksik kalıyor. Burada anne faktörü ve ayna işlevi devreye giriyor. Çocuk kendisini ancak annesinin gözlerinde görerek varlığını hissediyor. Normal bir anne bebeğine yaklaştığında gözünde oluşan pırıltı ile çocuk kendisi arasında ilişki kuruyor. Böylece annesinin gözündeki ışığı alarak simülasyon programında kendisi için ayrılmış yere yerleştiriyor. Annenin gözündeki ışıltı, öğrenilecek bir şey değil, tamamen fıtrat kaynaklı. Fıtratın önüne başka şeyler geçtiğinde, mesela şehir hayatında bu doğal ışık sanki perdeleniyor. Meşguliyetler, yorgunluk, telaş, endişe bir şal gibi düşüyor annenin bakışlarının önüne.

Peki ya çocuk annenin gözünde ışıltıyı göremezse? Annenin zihni dağınıksa, çocuğuna bir ayak bağıymış gibi bakıyorsa, kendi evde ama aklı dışarıdaysa... Veyahut sarhoş kocası içip içip birazdan gelip kendisini dövecek diye kaygılanıyorsa. İşte böylesi durumlarda annenin evladına o ışıltılı bakışı vermesi zorlaşır. O zaman çocuğun zihnindeki dünya da öyle sönük ve karamsar bir hâl alır. Bebek kendini var hissedemez, etkisiz eleman gibidir. Simülasyon programında kendisini temsil eden bir temsilci yoktur. Yetişme dönemindeki bu duygu hâli kişinin ömrü boyunca peşini bırakmaz. Tüm hayatı boyunca varlığını sorgulayacaktır.

Ben burada mıyım?

Uzmanlar borderline vakalarının ömürleri boyunca `Ben burada mıyım değil miyim?` duygusuna kapıldığını anlatıyor. Hastalar bu yokluk hissini aşabilmek için heyecan hissettirecek eylemlere başvuruyor: Jilet atmak, cinsellik, alkol, uyuşturucu, hızlı araba kullanma, adrenalin sporlarına ilgi göstermek, mafyatik işlere karışmak ya da antisosyal eğilimler; şiddet, suç vs... Bu fiillerin tek amacı kişinin var olduğunu hissetme kaygısı.

Sınır durumlar kötü kendilik hâlindeyken yaptıkları bu eylemler sayesinde iyi kendiliğe geçerler; fakat orada da uzun süre kalmayacaklardır. Psikoterapi Enstitüsü Derneği Başkanı Tahir Özakkaş bu gidiş gelişleri sembolleştirerek açıklıyor: `Bunların insan ilişkilerine baktığımızda üç tabaka görürüz. Magma, yeryüzü ve atmosfer (ya da buzullar tabakası). Normal insanların ilişkilerinde yeryüzü daha geniştir. Ama borderline magmada iç-içe geçen sıcak, coşkulu bir mutluluk ilişkisi yaşar; eğer orada bir kırılma, incitilme yaşarsa direkt kutuplara geçer. Soğuk ve acımasızdır. Kar fırtınası, tipi gibi eser, kavurur, her şeyi bozar. Borderline magma ya da kutupta bulunur; aradaki ince yeryüzüne nadiren uğrar, bu nedenle sağlıklı, mantıklı ilişkiyi kurması çok zordur.`

Erkekler narsist, Kadınlar borderline

Görüştüğümüz psikiyatr ve psikologlar borderline vaka sayısının her geçen gün yükseldiğini, katıldıkları uluslararası konferansların da bu tespiti doğruladığını söylüyor. Türkiye`de son yıllarda artış gözlense de Batı`nın borderline vakalarına aşinalığı geçmiş yıllara dayanıyor, bunu yıllar önce bestelenen şarkılar, çekilen filmler de gösteriyor. Madonna, Bon Jovi gibi sınır durumlardan ilham alan Scorpions`un şarkı sözleri şöyle: `Sınırda yürüyoruz, soğuk kitlelere karşı... Yangınlardan atladık, güçlü rüzgârlara gidiyoruz...` 1999 yılında çekilen Almanya-ABD ortak yapımı `Aklım karıştı` (Girl interupted) filminde borderline patolojisine sahip karakteri Winona Ryder canlandırıyor. Onun küçük bir kediye bile nasıl muhtaç kalabildiğini, tanımadığı bir hasta bakıcı ile rahatça bir gecelik ilişki yaşayabildiğini görüyoruz filmde.

Hiç yorum yok: