13 Şubat 2009 Cuma

irtica devriminde gençlik

Dinlenmek için geldiğim pansiyonda yalnızlığımı daha da hissetmeye başladım.

“Ayaklarınızı iyice siliniz”

Pansiyon kapısından içeri girmeden önce dış dünya kirlerimizi orada bırakmamızı istiyorlardı. Oysa bir avuç kum getirmiş olabilirdim en fazla. (Temizlik imanın şartlarındandı.) Zaten böyle değil midir? Yeni bir dünyaya girecekseniz, eskiye dair ne varsa bırakmalıydınız. Düşündüm, o halde bu kapıda epey birikim vardı.

Asık yüzleriyle karşılandım birkaç çalışanın. Gençken hakları için uğraşıp didindiklerimiz amneziye uğramış beyinleriyle örtünmüşler. (Bu hak verilmişti çünkü kendilerine 2000’li senelerde.)

İstanbul’un orta yerinde ürettiği taş plakların fütüristik beyinli bilgisarlarda çalıştırılmaya uğraşıldığı yıllarda bir avuç gencin yaşlandığını görmek acıydı. Sanırım yüzündeki kırışıklıktan ve ciddi manada yolun sonuna geldiğinin farkında olmandan çok canını acıtan da buydu. Zamanın kapitalist damarları kabarmıştı yine. Alışını da iyi biliyordu verişini de.

Büyükçe akvaryumlardan, yine cam, fanuslara taşıdılar bizleri. Yediğimiz, çıkardığımız bir yerde büyüdük çocuklarımızla. Kimisi acıkınca yedi bir diğerini. Öyle ya, böyle öğretilmişti bize. Büyük balık küçük balığı yerdi. Zamanla su kirlendi ve yeni doğanlar böyle bildi dış dünyayı. Her şey 2000’li yılların başına denk geldi. Yirmi yaşlarında bir avuç gençtik o zamanlar. Taşındık büyükçe akvaryumlardan kirli suların biriktiği cam fanuslara.

Betonlaşmanın ve kentleşmenin sadece mahallelerde gerçekleşeceğini tahmin ederdik. Ruha çörekleneceğini kimse bilememişti o zamanlar.

Etrafımdaki herkesin giderek tepksizleştiğini ve kendi çekmecelerine kendilerini çektiklerini fark ettim. Gerçekler kuklalaştırıldı. Diledikleri masalla kandırdılar 2000’li yılların çocuklarını. Pinokyo’nun burnu uzadı itaat etmedikçe. Böyle korkuttular onları. Hiçbir kurbağa öpülmedi gerdek gecelerinden önce. Rapunzel saçlarını bir daha hiç salamadı duvarlardan aşağı. Kralın çıplak olduğunu anlayan çocuk asılmıştı doğruyu söylediği için. Bir tek külkedisi masalını doğru bildi o yılların çocukları. Zengin ve fakir masalı sürmeye hak kazandı.

Mekanik ilişkiler yaşanıyor bu zamanlarda. Atomik saldırılar yaşandığı gibi. Büyük mideli devletler yutmayı başardı içine beyni midesine düşmüş devletleri.

İnsanlar robotlaştı. Duygular ayaklarına çimento dökmüş bir kadınla birlikte atladılar denize. Umut kendi kendini imha etti kopya hayatlar yaşayan bedenlerin içinde.

Bir eski pansiyon içinde , oturdum bugün öylesine. Hala bir yerlede Jack satılmasını istedi dilim. Televizyonu açtım ve izlemeye devam ettim 2000’lerin ortasındaki Sodom ile Gomore’nin yıkılışını.

Heterojen yargıların birleşiminden doğan melez çocuklar sahipsiz kalmış ortada. İçim acıdı!

sinem sal

Hiç yorum yok: