1 Ağustos 2008 Cuma

Marquis de Sade - Sadizm'in babası


Simone de Beauvoir - Sade'ı Yakmalı mı? kitabından alıntılar. Marquis de Sade'in kendi ağzından,psikopat kişiliğini betimleyen sözleriyle harmanlanmış, yaşam hikayesini konu eden güzel bir kitap,okumalısınız.Aynen not aldığım gibi aktarıyorum buraya.(Koyuyla yazılmış olanlar Sade'in sözleridir,yatık olanlar ise Simone'un.)

Sadizm terimine adını veren Marquis de Sade. (Annesine ve kadınlara kin duyuyor.)

Kızgın, karşı konmaz, öfkeyle dolu, herşeyde aşırı, töreler konusunda görülmedik bir hayalleme sapışı taşıyan, bağnazlığa dek tanrısız...bir iki lafla ben böyleyim işte.Ya olduğum gibi alın ya da bir kez daha vurup öldürün beni.Çünkü değişmeyeceğim.

Mezarımı örter örtmez üstüne ağaçlar dikilsin...Mezarımın izleri kalmasın yeryüzünde.İnsanların belleğinde hiçbir anım kalmadı diye övünç duyayım...

Simone de Beauvoir'in ağzından;

O çağın genç aristokratlarının çoğunda görülen özelliklerdir Sade'in özellikleri de.Hepsi de kısa b ir süre önce somut bir iktidarı ellerinde tutup da artık dünya da gerçek hiçbir şeye sahip olamayan gerici bir sınıfın çocuklarıdır. Özlemini çektiği koşulları yatak odalarında simgelerle canlandırmaya çalışan bir kuşak; feodal zorba olmanın,tek olmanın, hükümdarlığın özlemini. Bunlar arasında Charolais dükünün şölenleri kanlılığı ile ünlenmişti. Sade'in de can attığı bu hakim olma simgesidir.

Ne mi istenir sevişirken? Çevre de herkes bir sizinle uğraşsın, bir sizi düşünsün, bir size çalışsın...
Bir kadınla yatarken zorba olmayı istemeyen kimse erkek değildir... Egemenliğin sarhoşluğu hemeninden zalimliğe bitişir, çünkü zevk düşkünü kişi için işini gören nesnenin canını yakarak,gücünü uygulayan sinirli bireyin tadacağı bütün tadları sınar,egemenliği vardır,tirandır...

Yürekli bir çocuk korkutmuştu bu devi...çekingen, korkak bir hale gelmişti. Savaşmak düşüncesinden daha tehlikeli bir şey vardı: Güçlerin eşitliği. Dünyanın bir ucuna bunun için kaçıyordu.

Onların nankörlüğüdür yüreğimi kurutan, belki de sizler gibi uğruna doğduğum şu ölümcül erdemleri bende yıkan onların hayınlıklarıdır.

Zevki cezalandırmak,belki egemenlik çizgileri taşıyan bir edim oluyor.Sade bunu psikanalistlerden yüz elli yıl önce anlamıştı. Yapıtlarında çok kez işkenceye geçmeden önce zevk saatleri sunulur kurbanlara. Ve aşık kılığına girmiş cellat, şehvetle kendinden geçmiş, saf sevgilisine bakarak, sevecenlikle kötülüğün iç içe geçmesine tanık olur, büyülenir.

Her suçlu ilkin bir sanıksa, Sade'dan ortaya bir cani çıkaran o'dur.(karısı)Sade'in, yapıtlarında onu gülünçleştirmekten, çamura bulamaktan, işkencelere konu yapmaktan bir türlü kendisini alamamasının nedeni burada işte; onunla birlikte canına kıydığı şeyler-yanlışlarıdır-.

ondaki erdem çabasını soğutmuştu bu.

Sade, bir süredir derin tatlar bulduğu baldızını baştan çıkardı. Rahibe, kızoğlan-kız, üstelik karısının kardeşi; bunlar serüveni hepten mayhoşlaştıran şeylerdi. İkisi, bir de uşağı Latour,
''gıyaben'' ölüm cezasına çarptırıldılar; Aix meydanında Sade'la baldızını temsil eden resimler, kuklalar yakıldı.

Doğa Ana, insanın taslağını çizerken çiftleşme ve öfke edimlerini aynı şeyler olarak düşünmeseydi, şehvet krizinde şu kudurganlığı bulabilir miydik? Sağlam yapılı, ergin bir erkek olacak da... sevgilisinin canını... yakmak istemeyecek, laf mı bu?

Duc de Blanguis'i yapıtında sevişme sırasında bakın nasıl betimliyor:

Kabaran göğsünden korkunç haykırışlar, dehşet verici küfürler çıkıyordu, gözleri ateş saçıyordu sanki, ağzı köpük içindeydi, at gibi kişniyordu.

isolism: ruhsal soyutlanma
autisme: dış dünyayla ilgiyi kesme


''Bölüşülen her zevk azalmaya başlar''
Zevklenirken kullandığımız nesnelerin kendileri de bir zevk duyuyorlarsa bizden çok kendileriyle uğraşıyorlar demektir. Bu durum bizi, zevklenmekten aldığımız payı giderek rahatsız edecektir. Kendisiyle birlikte başkasının da zevk aldığı fikri, kişiyi, zorbalığın doğuracağı anlatılmaz çekicilikleri zararlandıran bir çeşit eşitliğe sürükler.

Hiçbir duyuş yoktur ki acıdan daha girişken, daha keskin olsun: İzlenimlerine tam güvenilebilir acının.

Giyotin erotizm'in kara şiirini öldürmüştür; etin aşağılanmasından tad almak, bir coşku payı çıkarmak için ilkin değerlendirmek gerekir onu; yoksa insanlar birer eşyaymış gibi işlem gördükçe etin ne anlamı kalacaktır, ne değeri.

İnsanlar basit nesneler koleksiyonundan başka bir şey değil.

İnsana karşı tiksindirici bir yola girmeme çalışıyorlardı, hiçbir zaman istemediğim bir yola.

tek uğraşı yaşamaktır, o da yükü altında ezmeye başlamıştır onu.

2 Aralık 1814'de ''astım şeklinde bir soluk tıkanmasından'' gitti.

Algolagnie: acı çekmekten ya da çektirmekten tad alma.(bir nevi sado-mazoluk ;)

Halk arasında Sadizm, kıyıcılık anlamında kullanılıyor; kırbaçlamayı, kan akıtmayı, öldürülüğü akla getiriyor: Yapıtlarındaki ilk belirgin çizgi de gerçekten adının çağrıştırdığı şeylere uygundur.

Romanlarındaki kişilerin kız bozmaktan hoşlandıklarına tanık oluyoruz: Kanlı ve kutsallığa saygısız nitelikte olan bu cabbar davranış Sade'in de düş dünyasını çelmektedir. Yine de Sade 'in kişileri bir bakireyle yattıklarında bile, kanını akıtacakları yerde onunla bir oğlanmış gibi birleşmeyi severler. Hatta bunlardan bazıları kadınların ''ön''leri için derin bir iğrenme duygusu beslerler. Binbir Gece Masalları'nda onca güzellenen kadının bu organını Sade hiç övmemiştir.

Sodom'un Günleri'nde zevk konusunda bir papaza söylettiği sözler:

Oğlan, kızdan çok daha iyidir; oğlanı, hemen her zaman zevkin gerçek tadı olan kötü açısından düşünün; kendi cinsinizden birisiyle işleyeceğiniz suç, karşı cinsten biriyle olana göre daha büyükmüş gibi gelecektir size. Ve bu andan sonra şehvet iki katına yükselecektir.

Coprophilie: pislik yiyicilik

Hiçbir tutku yoktur ki oburluk ve sarhoşluk kadar şehvete yakın olabilsin, ona bitişebilsin.

Bu bağlantı onu yamyamlığa kadar götürmüştür: Kan içmek, spermaları ve bedendeki kirleri yutmak, çocuk yemek...

Onun pislik-yiyiciliğinde başka bir anlam da var: O ki şehvetli bir işlemde tadı yaratan kirli ve pis şeylerdir, öyleyse daha kirli, daha pis olan şeyler tadı daha çok yaratacaklardır.

Cinsel çekiciliği doğuran en güçlü ögeler arasında Sade, yaşlılığı, çirkinliği, pis kokuyu sayar.

Bir kadının tutsağı olmuş erkeklerle acı acı alay ader:

Onları zincirlere bağlı aşağılık zevklerine terkediyorum. Oysa doğa aynı zincirleri başkalarına takma hakkını tanımıştı onlara. Terkediyorum, otlasınlar bakalım bayağılığın sınırlarında.

Mazoşist'in aradığı: Cansız nesne haline gelerek kendini yok etmek.

Uşağıyla birleşirken aynı zamanda bir kızı kamçılamak... bu tutum onun en sevdiği yöntemlerden biridir; kendisine saldırılıp işkence edilirken, onunda o sırada zavallı bir kurbancığa saldırıyor, acı çektiriyor olması hali.

Suç şehvetin temel taşıdır. Suçla yan yana yürümeyen zevk, zevk midir yani? Bizi asıl uyaran karşımızdaki zevk nesnesi değildir, kötülük fikridir.

Tam bir sadik sahnede birey kötüyü kavrayarak, üstlenerek varlığını çözer, öcle kusuru bir arada eritir ve elde ettiği sonucu gurura dönüştürür.

Siz ey zindancılar, ey cellatlar, bütün hükümdarlıkların ve bütün idarelerin en ahmakları, insanı içeri tıktırmaktan, öldürmekten vazgeçip onu tanıma bilimine inanmayı ne zaman seçeceksiniz?

Bireysel özgürlüğün, kendisini ezen bir düzenin içinde boy atması olanaksızdır.

Bir adamın cebinden yüz altın çektiği zaman, adam bu işe farklı gözle baksa bile, o, kendisi için haklı bir şey yapıyordu.

Suçu çekici kılan yasaklar yok edilebilse, şehvetin kendisi bile ortadan kalkabilirdi.

İnsan dünyada yanlızdır, soyutlanmıştır, birbirlerine hiçbir gereksinmeleri yoktur.

Bak Juliette, her tutkunun iki anlamı var: Biri kurban açısındandır, ki çok haksız, öbürü o işlemi uygulayan bakımındandır, o da haklı.

Sade, insanlık ve iyilik kavramlarının çıkar kavramının kılık değiştirmiş örnekleri olduklarını söylüyor. Güçsüzler, güçlülerin kurumları ve küçümsemelerini önlemek için hiçbir sağlam temele dayanmayan kardeşlik kavramını yaratmışlardır:

Şu halde, yalvarırım söyleyin bana, bir varlığı salt var olduğu için mi yoksa bana benzediği ve yanlız bu bağlantı dolayısıyla seçtiğim için mi sevmeliyim? Bir yandan ezilenlerin koşullarını bayağıca kabul ederken, öte yandan insan-severlik üstüne söylevler çeken ayrıcalı kişilerin iki yüzlülüklerine şaşıyorum doğrusu.

Sonradan çarçabuk ufalanan sert bir mizaca ve patalojik sayılabilir bir ruhsal soyutlanmaya(isolisme) yönelen bu adam,uğradığı, ya da yüklendiği kederler arasında acının yerine konulabilecek bir şeyler aramıştır.

bilincini yitirmiş bir bedende canlı bir geçmişin öyküsünü yaşar.

Eserlerinden biri olan Juliette'de geçen bir olay:

Tek bir arkadaşta garip zevklerini gereğince tadamayan Noirceuil, genç kadınla konuşurken aşka gelir ve hemen dostlarını da çağırır. Şey için yeterli durumda değiliz... hayır, bırak beni...Tutkularım, kızgın camda toplanmış ışınlar gibi, o tek noktaya birikmişler, ocakta bulunan nesneyi yakıp kavuruyorlar.

Sade'de cinsellik biyolojiden çıkmaz: Toplumsal bir olay olarak görünür; hoşlandığı şölenlerin hemen hemen hepsi topluluk halindedir.Yanlız olurlarsa; biri budala bir acıdan, öbürü sarsıntılı bir şehvetten ibaret kalacaklardır.

Güneşe saldırmak, şu evreni ondan yoksun bırakmak, ya da dünyayı tutuşturmak için hükmümüz altına almak... Gerçek suç bu olur işte,asıl suç...

diri diri mezara gömdüler beni.

Çiftleşme tutkusunun bütün öbür tutkulara egemen olduğuna inanıyorum, ama öbür tutkuları bir araya getiren de odur.

Freud'un cinselliğe indirgeyici davranışı: pansexualisme

Besbelli ki cinsel zevklenme sırasında bu zevklenmeye yükseklik kazandıran ögeler daha çok bayağıya, çirkine, iğrence ilişkin ögelerdir. Güzellik kuru ve basit bir şeydir, çirkinlikse olağanüstü, albenili bir şey... Kuşkusuz, bütün ateşli düşler, o kuru, basit şeydense o olağanüstü albenili şeye sığınmak isteyeceklerdir.

Sapışlarımı savurmalarla destekledim; kuşkulanacak hiçbir şeyim yok: Zevklerime karşı çıkabilecek herşeyi içimden söktüm, attım, yok ettim.

Özgürlük çabalarının ilki pişmanlığa karşı kesin bir zafer kazanmak olmalıdır.

Her türlü suçluluk duygusunu boşlamak mı istiyorsunuz, bunun için sorumluluk duvarlarını yıkan bir öğretiye kapılanmalısınız.

Tanrı fikri insanlarda bağışlayamayacağım tek haksızlıktır.İnsan Tanrı'yı seçerken kendini inkar etmiştir. Asıl bağışlanmayacak olan da budur.Sade, hiçbir yüksek güce yer vermez: Sadece yeryüzü vardır. Sade cehenneme ve sonsuza inanmanın kıyıcılık duygularını nice güçlendireceğini bilmez değildir.

Religieuse'ün rahibeleri sadik kötülüklerden hoşlanıyorsa, bu, isteklerini doyurmak yerine önleme davranışından ileri gelmektedir.

Cinsel deneyi karmaşıklık içine sıkışmış ve sevinçsiz olan Rousseau da aşağıdaki sözleri söylemekten kendini alamaz:

''Tatlı şehvet, temiz, canlı ve hiçbir acıyla karışmamış zevk...Bence aşk sevilen nesnenin kusursuzluğunu düşleyerek yanıp yakılabilmektir; bu düş onu erdemin coşkusuna götürecektir; çünkü bu fikir her zaman kusursuz bir kadın fikrine bitişecektir.''

Sade ise şöyle diyor: Cinsel birleşmede kişiyi asıl coşturan şey çirkinlik, nefret ve dehşet ögesidir; bozulmuş nesnenin yeri başka oluyor; bugün bir sürü adam yataklarında yaşlı, çirkin, hatta pis kokulu bir kadının bulunmasını güzel bir tazeye karşı seçmektedirler.

Cinselliği bencillik, kıyıcılık, zorbalık olarak ilk ele alan Sade olmuştur.

Bizi yöneten ilkel davrnaışların etkisinde hareket ederken, taşmaların etkisi altında kalan Nil nehri kadar ya da dalgaların etkisi altında kalan deniz kadar suçlu değiliz.

''Kendi keyfine göre hareket eden bir makinanın buyruğu altındayım'' der Sade.

Ad Hominem(Natüralizm): Karşı tarafın ileri sürdüğü ve kendini bağlayan kanıt.

İnsanı buhara, köpüğe benzetmiştir:

Ateşte ısıtılmış bir sıvı kabından yükselen buharı düşünelim: Bu buhar yaratılmış olmayıp sadece meydana gelmiş bir şeydir; heterojendir; kendini meydana getiren elemanın varlığı o kadar önemli değildir, yabancıdır o elemana. Böylece buharın sıvıya bir şey borçlu olmadığını söyleyebiliriz. Sıvının da buharla bir alıp vereceği yoktur.

düşsel: (chimérique)

''Yasalar yeryüzündeki adaletsizliği arttırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Güçlü güçsüz ayrımı yapmazsak, hepimiz birbirimize benziyoruz'' diyor Sade.

Can yakma cezasız kalsaydı, orospuluk öyle tehlikeli bir iş olurdu ki sevişecek kimse bulamazdık artık. [ bunu kim söylemiş şu anda çıkaramadım,not almışım ama Sade dememiştir heralde, neyse bunu Simone söylemiş olsun:p]

Hüküm giydirdiği nesneyi koruyan ve her türlü zevk şölenine önce ortam hazırlayıp sonra da anlamsızlığını belirtmektedir, duanın sakıncalarını anlatırken de aynı karanlık eğleni havası içindedir; yoksulları iyice umutsuz kılmazsanız her zaman baş kaldırabilirler; onun için en iyisi hepsini yok etmek.

Düşüncesi bu konuda apaçıktır; ya yoksulları ortadan kaldırınız ya da yoksulluğu, ezilmeyi ve adaletsizliği yarım çarelerle sürdürmeyiniz; aşırı vergiyi, soyduğunuz kimselere küçük bir yüzde bırakarak aldığınızı söylemekten vazgeçiniz.

Hareket yoksunluğuna bakın! Ne soğuk! Beni coşturan, kışkırtan bir şey yok. Zevk mi yani o da? Ama tutalım ki tersini yaptınız neler değişecek? Duygularınız gıcıklansa söz gelimi! Bir yerim acısa söz gelimi! Mutluluk yanlız kışkırtıcı şeydedir ve yanlız kışkırtıcı suçtadır.

Erdem sağlasa sağlasa düşsel bir mutluluk sağlayabilir. Gerçek mutluluk duygulardadır; erdemin onlara katacağı hiçbir şey yoktur.

Sade erdemle ayıbın arasındaki bu paralelde kendini daha iyi açıklama olanağı buluyor: Birincisi düşseldir, ikincisi gerçek. Birincisi önyargılara dayanır, ikincisi akla. Söz gelimi birincisini şöyle bir becersem ikincisine pek bir şey olmaz.

Bütün insanlar suçlu olsaydı bizim hayınlığımızın kurbanlarını nerede bulacaktık? Bu halkı, yalanın ve yanlışın egemenliğinden hiç çıkarmamaya bakalım diye konuşturur Esterval'i.

Etna yanardağının eteğinde kimyacı Almani'nin davranışı da öyledir:

Evet dostum,evet,doğadan nefret ediyorum;nefret ettiğimi iyi biliyorum, onun korkunç çizgileriyle eğitildim, kötülüklerini kopya etmekten büyük zevk duydum; yine öyküneceğim ona, ama nefret ederek... Öldürücü ağlarını yanlızlığımızın üzerine germiş, bu ağlarıyla kendi kendisini sarmasına çalışmalıyız... Doğa sadece sonuçları gösteriyor bize, nedenlerini gizliyor. Yani yanlız o sonuçlara öykünmek kalıyor bize; ellerine hançeri yerleştiren nedeni bilmeden o hançeri çekip almayı ve aynı şekilde hareket etmeyi öğreniyoruz sadece.

Bu metin Dolmance'nin ''yüreğimi onların nankörlükleri kuruttu'' sözlerini anlamlı hale getiriyor.

Sade'in kendini kötülüğe adayışının bir kinde, bir umutsuzlukta boy attığını görüyoruz.

Oysa tersine gerçek bir zevk düşkünü en kötü saldırganlıklarını bile uygun ve yerinde şeylermiş gibi görür. Öç alıcı toplumun kendine sunduğu cezaları gönül hoşluğuyla karşılar, idam sehpasına bir onur tacı gözüyle bakar. Düşüne bozulumunun son noktasındaki adam işte böyledir.

kara zevkseverlik

Ya bizi daha mutlu kalacak suçu sevmeliyiz, ya da daha mutsuz olmaktan kurtaracak giyotini.

Bressac şöyle der:

Aziz dostum, suçları soğuk kanlılıkla işlemeye başladığımdan beri çok mutluyum. Kıyıcılık burada, yeni bir görünüm kazanıyor: Bir yanlızlık: Kendi acılarını duyamayan, başkalarınınkine alışmaya çalışan keşiş görünümü.

Ona göre iş duygusallığa kalırsa insan doğanın kölesi olacak ve özer bir özne olma yeteneğini yitirecektir.

Sade'ın hemen hemen bütün suçlu kişileri korkunç ölümlerle ölmüşlerdir; mutsuzluklarını gurura dönüştüren bir erdemdir böylesi ölüm onlar için.

Suçlu bir toplumda suçlu olmak gerekir.

Benim için başkasının varlığı önemli değil, bana hiçbir ödev yükletilemez bu yüzden:

Başkalarının acısını alaya alalım: O acıyla hiçbir ortak noktamız yok ki. Başkalarının başlarına gelenle bizim yaşantımız arasında hiçbir karşılaştırma yapılamaz; başkalarının içine düştüğü en büyük işkenceler kılımızı kıpırdatamaz da kendi uyguladığımız en hafif zevk gıcıklaması dokunur bize.

Sade bilime, yani insanlığa yararlı olmak için kendi öz kızını teşrih masasına yatırmayı düşünen bir oparatörle tanıştırır bizi...


***Devam edecek.Notları kağıttan pc ye aktardığım için biraz sürebilir.

Hiç yorum yok: