Bohem hayatı
yaşanmaya değer olan yegane hayattır. Tüm diğer yaşam türleri sadece sıradandır;
onlar hayatı tutkulu ve yoğun bir şekilde yaşamaktan daha çok yavaş bir intihar
etme yöntemleridir. Geçmişte sanatçı için başkaldırı kaçınılmaz bir şeydi, çünkü yaratıcılık
varoluştaki en büyük başkaldırıdır. şayet
yaratmak istiyorsan tüm koşullanmalarından kurtulmak zorundasın; aksi takdirde yaratıcılığın
kopyalamak dışında bir şey olmayacaktır, o sadece bir karbon kopya olacaktır. Sen sadece bir bireysen
yaratıcı olabilirsin, güruh psikolojisinin bir parçası olarak yaratamazsın.
Güruh psikolojisi yaratıcı değildir; o daha çok kendini kaybetmiş bir hayatı
yaşamaktır. O, dansı, şarkıyı, coşkuyu bilmez; o mekaniktir. Elbette şayet
mekanik olursan toplumdan elde edebileceğin birkaç şey vardır. Saygınlık elde edeceksin,
onurlandırılacaksın. Üniversiteler senin için, senin adına kürsüler açacak;
ülkeler sana altın madalyalar verecek, en sonunda bir Nobel sahibi
olabileceksin. Ancak, tüm bu şeyler çirkindir. Dahi bir adam tüm bu
saçmalıkları, bunların birer rüşvet olması nedeniyle reddedecektir. Bir kimseye
Nobel ödülü vermek basitçe, senin kurulu düzene verdiğin hizmete saygı duyulduğu,
yanlış yönlere sapmamış olduğun, itaatkar, iyi bir köle olduğun için onurlandırıldığın,
senin herkesin gittiği yolu izlemiş olduğun anlamına gelir. Yaratıcı, herkesin gittiği yolu
izleyemez. O
kendi yolunu arayıp bulmak zorundadır. O hayatın balta girmemiş ormanlarını
araştırmak, tek başına gitmek, sürü zihninden, kolektif psikolo jiden ayrılmak
zorundadır. Kolektif zihin dünyadaki en düşük seviyeli zihindir; ahmak denenler
bile kolektif budalalıktan biraz daha üstündür. Ancak, kolektifliğin kendine
özgü rüşvetleri vardır: şayet onlar kolektif zihnin yöntemlerinin yegane doğru
yol olduğu konusunda ısrarcı olmaya devam ederlerse insanlar tarafından
onurlandırılır, saygı duyulurlar. Geçmişte her türlü yaratıcının - ressamlar,
dansçılar, müzisyenler, şairler, heykeltıraşlar - saygınlıktan vazgeçmek
zorunda olması sadece bir gereklilikti. Onların bir türden bohem hayatı, bir
serseri hayatı yaşaması gerekiyordu; onların yaratıcı olmak için tek
seçenekleri buydu. Bu gelecekte böyle olmak zorunda değildir. şayet beni
anlarsan, şayet söylediğim şeyde bir hakikat olduğunu hissedersen, o zaman
gelecekte herkes bireysel olarak yaşamalıdır ve bir bohem hayatına ihtiyaç
kalmayacaktır. Bohem hayatı sabit, ortodoks, gelenekçi, saygıdeğer bir hayatın
yan ürünüdür. Benim çabam kolektif zihni yok etmek ve her bireyi kendisi olmak
için özgürleştirmektir. O zaman bir sorun yoktur; o zaman istediğin şekilde
yaşayabilirsin. Aslında insanlığın gerçekten doğduğu gün, bireyin kendi
başkaldırısına saygı duyulduğu zaman olacaktır. İnsanlık henüz hala doğmamıştır; o hala
rahimdedir. Senin
insanlık olarak gördüğün şey sadece bir hokus pokus olayıdır. Her kişiye kendi
tarzında mutlak bir özgürlük vermediğimiz sürece ... ve elbette o hiç kimseye
karışmamalıdır: Özgürlüğün bir parçası da budur. Hiç kimse hiç kimsenin işine
karışmamalıdır. Ancak, geçmişte herkes herkesin işine burnunu sokmuştur; hatta
mutlak bir şekilde özel olan, toplumla hiç alakası olmayan şeylerin içine bile.
Örneğin bir kadına aşık olursun, bunun toplumla ne alakası vardır? Bu, saf bir
şekilde kişisel bir olgudur; bu, çarşı pazara ait bir şey değildir. şayet iki
insan sevgiyle birleşmek için hemfikirse toplumun bunun içine girmemesi
gerekir. Ancak, toplum onun içine dolaylı yollardan, dolaysız yollardan tüm
donanımıyla girer ... polis sevgililerin arasında durur, yargıç sevgililerin arasında
durur; ve şayet tüm bunlar yeterli olmazsa toplumlar senin icabına bakacak bir
süper polis, Tanrı yaratmıştır. Tanrı fikri banyoda bile
senin mahremiyetine izin vermeyen, anahtar deliğinden bakarak senin ne
yaptığını gözetleyen bir dikizcidir. Bu çirkindir. Dünyadaki tüm dinler Tanrı'nın sürekli olarak seni izlediğini söyler.
Bu çirkindir. Bu nasıl bir Tanrı'dır? Onun herkesi izlemek, herkesi
gözlemekten başka işi yok mudur? Göründüğü kadarı ile o, en ilahî dedektiftir!
İnsanlığın yeni bir toprağa, özgürlük toprağına ihtiyacı vardır. Bohemlik bir
tepkiydi, gerekli bir tepki; ancak şayet benim vizyonum başarılı olursa, o
zaman hiç bohemlik olmayacaktır; çünkü insanlara hükmetmeye çalışan sözde
kolektif bir zihin olmayacaktır. O zaman herkes kendisi ile barışık olacaktır.
Elbette senin hiç kimseye karışmaman gerekir, fakat kendi hayatın söz konusu
olduğunda onu kendi istediğin şekilde yaşamalısın. Ancak o zaman yaratıcılık
vardır. Yaratıcılık bireysel özgürlüğün güzel kokusudur. [i]"Lütfen
yaratıcılık ve disiplin hakkında bir şeyler söyleyebilir misiniz?[/i]"
diye soruyorsun. Disiplin güzel bir sözcüktür fakat geçmişte tüm güzel
sözcüklerin kötüye kullanılması gibi kötü amaçlarla kullanılmıştır. Disiplin
sözcüğü [i]disciple[/i] (mürit) sözcüğü ile aynı kökten gel- mektedir; sözcüğün
kökünün anlamı öğrenme sürecidir. Öğrenmeye hazır olan kimse bir mürittir ve
öğrenmeye hazır olma süreci disiplindir. Çokbilmiş kimse asla öğrenmeye hazır
değildir. Çünkü o zaten bildiğini zanneder; o sözde bilgisinin içinde
merkezlenmiştir. Onun bilgisi egosunu beslemekten başka bir şey değildir. O bir
mürit olamaz; o, gerçek bir disiplinin içinde bulunamaz. Sokrates,
"Bildiğim tek şey var, o da hiçbir şey bilmediğim," der. Disiplinin
başlangıcı budur. Hiçbir şey bilmediğin zaman elbette keşfetmek için,
araştırmak, sormak için büyük bir özlem ortaya çıkar. Öğrenmeye başladığın an
kaçınılmaz olarak başka bir etken takip eder. Öğren- miş olduğun her şey
sürekli olarak bırakılmalıdır, aksi takdirde o bir bilgi haline gelecektir. Ve
bilgi daha fazla öğrenmeyi engelleyecektir. Gerçek bir disiplin insanı asla
biriktirmez; o her an bilmiş olduğu şeylere ölür ve yeniden cahil hale gelir.
Bu cehalet gerçekten çok ışıltılı bir hal alır. Işıltılı bir bilmeme halinde
olmak varoluştaki en güzel deneyimlerden bir tanesidir. Sen bu bilmeme hali
içerisindeyken açık- sındır. Hiçbir engel yoktur, keşfetmeye hazırsındır.
Hindular onu yapamaz; onlar zaten bilir- ler. Müslümanlar onu yapamaz,
Hıristiyanlar onu yapamaz. Disiplin yanlış yorumlanmıştır. İnsanlar başkalarına
hayatlarını disiplin altına almalarını, şunu yapmalarını, bunu yapmamalarını
söylemektedir. İnsana binlerce yapılmalı ve yapılmamalı dayatılmıştır ve bir
insan binlerce yapılmalı ve yapılmamalıya göre yaşarsa yaratıcı olamaz. O bir mahkûmdur; nereye giderse gitsin
karşısına bir duvar çıkar. Yaratıcı bir kimse tüm –meli, -malı'ları yok
etmelidir. Onun özgürlüğe ve alana; engin bir alana ihtiyacı vardır. Onun
tüm gökyüzüne ve tüm yıldızlara ihtiyacı vardır; sadece o zaman onun özdeki
kendiliğindenliği gelişecektir. O nedenle benim disiplinden kastettiğimin On
Emir'dekilerle aynı olmadığını anımsa; ben sana hiçbir disiplin vermiyorum, ben
sana sadece sana nasıl basitçe öğrenebilir halde kalına- cağına ve nasıl asla
bilmiş olunmamasına ilişkin bir iç görü veriyorum. Senin disiplinin tam
kalbinden gelmelidir, o senin olmalıdır: Ve arada çok büyük bir fark vardır. Başka birisi sana disiplin verdiğinde, o
sana asla uymayabilir; bu sanki başka birisinin elbisesini giymek gibi- dir. Ya
çok dar gelecektir ya da çok bol olacaktır ve sen her zaman onların içinde
biraz aptal gibi hissedeceksin. Muhammed Müslümanlara bir disiplin
vermiştir; o kendisi için iyi olmuş olabilir ama o başka kimse için iyi olamaz.
Buda milyonlarca Budist'e disiplin vermiştir; bu kendisi için iyi olmuş
olabilir fakat başka kimse için iyi olamaz. Disiplin bireysel bir olgudur; ne
zaman onları ödünç alsan, önceden konulmuş prensiplere, ölü prensiplere göre
yaşamaya başlarsın. Ve hayat asla ölü değildir; hayat sürekli olarak her an
değişir. Hayat bir akıştır. Heraklit
haklıdır: Aynı nehrin içine iki kez giremezsin. Aslında, ben senin bir kez dahi
aynı nehre giremeyeceğini söylemek isterim; nehir o kadar hızlı hareket ediyor!
Kişi her durum karşısında ve onun nüansları hakkında tetikte, uyanık olmak
zorundadır. Ve kişi durum karşısında başkaları tarafından verilmiş olan
halihazırdaki cevaplara göre değil, ana göre yanıt vermelidir.İnsanlığın
ahmaklığını görebiliyor musun? Beş bin yıl önce Manu Hindulara bir disiplin
ver- miştir ve onlar hala onu takip etmektedir.
On bin yıl önce Musa
Yahudilere bir disiplin ver- miştir ve onlar hala onu takip etmektedir. Beş bin
yıl önce Adinatha Jainalara kendi disipli- nini vermiştir ve onlar onu hala
takip etmektedir. Tüm dünya bu
disiplinler tarafında delirtilmiştir! Onların zamanı geçmiştir, onlar
çoktan mezara gömülmüş olmalıydı. Sen cesetleri taşıyorsun ve cesetler kokuyor.
Ve sen cesetlerle çevrelenmiş olarak
yaşarken, ne türden bir hayatın olabilir? Ben sana anı ve anın özgürlüğünü
ve anın sorumluluğunu öğretiyorum. Bir şey şu an doğru olabilir ve diğer an
doğru olmayabilir. Tutarlı olmaya çalışma, aksi takdirde ölmüş olacaksın.
Sadece ölü insanlar tutarlıdır. Tüm tutarsızlıklarıyla canlı olmaya çalış ve
her anı geçmişle hiçbir bağlantı kurmadan, gele- cekle de hiçbir bağlantı
kurmadan yaşa. Anı o an bağlamında yaşa ve senin verdiğin karşı- lıklar bütün
olacaktır. Bu bütünlüğün güzelliği vardır ve bu bütünlük yaratıcılıktır. O
zaman yaptığın şey her ne olursa olsun kendine ait bir güzelliği olur.